Alice Harikalar Diyarı eseri, yazarın metamatikçi ilgisinin yanında aynı zamanda düşünür rolünü felsefi problemlere indirebilen bir eserdir. Kitapta inceleme konusu edilen metaforlar, alegoriler bir tür masal dünyasına ya da masal dünyasının ötesinde bir tür absürdizm dünyasına geçiş yapar.
Beyaz tavşanı izleyen Alice'nin ilk adımı fenomenoloji dünyasından başka dünyaya gelişi imler. Görünen ile gerçeklik arasındaki düalist ayrım bu eserde muntazam şekilde işlenmiştir. İçinde olduğumuz fenomenler dünyasının ötesinde idealar veya hakikat ya da absurdizm dünyasında: temsiller ve nesneler bir tür ters yüz olma evrenini imler. O dünyada nesnelerin ve zamanın yapısı bambaşkadır. Ayrıca Alice'e her şeyin ters yüz görünmesi, zamanın göreliliği, nesnelerin insan fizyolojisi üzerindeki etkisi bambaşka biçimlere bürünür. Öte yandan Alice'nin kendisinin kim olduğu ile ilgili çatışması da terennüm edilir. Tıpkı Herakleitos'un, Bir ırmakta iki kez yıkanılmaz, demesi gibi ya da insan her şeyin ölçüsüdür diyen Protagorasvari bir şema çizilir. Çünkü zaman fenomenler dünyasının tam tersi biçimde işler ve olasılıklar dünyasında her şey mümkün hale gelir. Özellikle diyaloglarda sık sık, sen istersen ya da öyle düşünürsen gerçekleşir biçimindeki ifadeler bunu açık biçimde gösterir. Ve ayrıca bunun bir düşü imlemesi de bir temsili dolayım olması bir diğer önemli noktadır. Düşün hakikatleri temsil edebileceği, oradaki olanaklılık biçiminin zamansal değerdeki değişimi de bir tür kendini arayış ve hakikate ulaşma amacını taşıdığını görürüz. Eserin sonlarında düşün etkisinin ise somut gerçeklikten kaynaklanması ise ; fenomen dünyası ile idealar dünyasının bir tür Demiorgosudur gibidir.
Alice eserinde göze çarpan bir diğer nokta ise, küçük bir çocuğun sorgulayıcı ve cesur kişiliğinin onun kim olduğuna yönelik bir anlam arayışı olmasıdır. Tırtıl ile olan muhabbetinde Tırtıl, Alice'ye kim olduğunu söylerken Alice, buraya gelene kadar biliyordum şuan bilmiyorum diye yanıt verir. Ve burada maceranın asıl değişken olasılıkları açığa çıkar. Çünkü: "Ben,ben değilim" diye gerekçe sunar Alice.
Tırtıl ile olan geçiş aşaması, bilge bir filozofun geçişini imler. Tırtıl'ın: "Öfkene hakim ol" demesi ve Alice'nin kimliğini sorgulatması henüz onun yolun başında olduğunu gösterir.
Alice'nin Kedi ile olan karşılaşması da yine bir tür bilgenin uğraklarını imler. Kedi, Alice'nin cesaretini tetiklemeye çalışır. Yeterince yürürsen, bir yerlere varırsın demektedir. Ve onu "Deli " diye tabir ettiği Mart Tavşanı ve Şapkacı'nın yanına gönderir. Alice'nin meraklı kişiliği de içten içe onu güdüler. Ne var ki Alice, delilerin yanına gitmek istemediğini söyleyince Kedi'nin cevabı pek manidardir: Burada kim deli değil ki! Ben deliyim. Sen delisin.”
“Nerden biliyorsun benim deli olduğumu,” der Alice.
“Öyle olmalısın,” der Kedi, “Yoksa buralara gelmezdin.” Buradaki bilgece yanıtlar tam da bilge olmaya çabalayanlarin toplum ile olan derin yarıgını ifade eder. Burada gerçekleşen, fenomenler dünyası ile hakikatler dünyasının bir tür izdüşümüdür.
Zamansal görelilik sorunsalında ise Şapkacı'nin ve Mart Tavşanı'nın içinde bulunduğu mekânın tasviri önemli bir diğer noktadır. Orada nesneler ile zaman arasında muntazam bir görelilik ilişkisi vardır. Nesnelerin insanla olan ilişkileri zamansal görelilik çerçevesi biçiminde işler. Şapkacı'nın Alice ile olan diyalogları pek çarpıcıdır. Zaman üzerine bir söylevdir âdeta. Öznenin zaman üzerinde olan iradesini imler. Ne var ki Şapkacı artık bunu yapamamakta olduğunu ifade eder.
Alice'nin son olarak Kral ve Kraliçe ile olan ilişkileri onun gerçek dünyadaki temsil biçiminin neredeyse eşdeğer ifadesini imler. Kraliçe kroket sahasında oynayan herkes üzerinde adeta Demokles Kılıcı görevi görür . Herkesin kafasının uçurulmasıni ister. Bu da aynı zamanda fenomenler dünyamızın birebir totaliter temsilini gösterir. Öte yandan Kral ve Kraliçe'yi alaya alan da Kedi ve Alice'ten başkası değildir.
Beyaz tavşanı izleyen Alice'nin ilk adımı fenomenoloji dünyasından başka dünyaya gelişi imler. Görünen ile gerçeklik arasındaki düalist ayrım bu eserde muntazam şekilde işlenmiştir. İçinde olduğumuz fenomenler dünyasının ötesinde idealar veya hakikat ya da absurdizm dünyasında: temsiller ve nesneler bir tür ters yüz olma evrenini imler. O dünyada nesnelerin ve zamanın yapısı bambaşkadır. Ayrıca Alice'e her şeyin ters yüz görünmesi, zamanın göreliliği, nesnelerin insan fizyolojisi üzerindeki etkisi bambaşka biçimlere bürünür. Öte yandan Alice'nin kendisinin kim olduğu ile ilgili çatışması da terennüm edilir. Tıpkı Herakleitos'un, Bir ırmakta iki kez yıkanılmaz, demesi gibi ya da insan her şeyin ölçüsüdür diyen Protagorasvari bir şema çizilir. Çünkü zaman fenomenler dünyasının tam tersi biçimde işler ve olasılıklar dünyasında her şey mümkün hale gelir. Özellikle diyaloglarda sık sık, sen istersen ya da öyle düşünürsen gerçekleşir biçimindeki ifadeler bunu açık biçimde gösterir. Ve ayrıca bunun bir düşü imlemesi de bir temsili dolayım olması bir diğer önemli noktadır. Düşün hakikatleri temsil edebileceği, oradaki olanaklılık biçiminin zamansal değerdeki değişimi de bir tür kendini arayış ve hakikate ulaşma amacını taşıdığını görürüz. Eserin sonlarında düşün etkisinin ise somut gerçeklikten kaynaklanması ise ; fenomen dünyası ile idealar dünyasının bir tür Demiorgosudur gibidir.
Alice eserinde göze çarpan bir diğer nokta ise, küçük bir çocuğun sorgulayıcı ve cesur kişiliğinin onun kim olduğuna yönelik bir anlam arayışı olmasıdır. Tırtıl ile olan muhabbetinde Tırtıl, Alice'ye kim olduğunu söylerken Alice, buraya gelene kadar biliyordum şuan bilmiyorum diye yanıt verir. Ve burada maceranın asıl değişken olasılıkları açığa çıkar. Çünkü: "Ben,ben değilim" diye gerekçe sunar Alice.
Tırtıl ile olan geçiş aşaması, bilge bir filozofun geçişini imler. Tırtıl'ın: "Öfkene hakim ol" demesi ve Alice'nin kimliğini sorgulatması henüz onun yolun başında olduğunu gösterir.
Alice'nin Kedi ile olan karşılaşması da yine bir tür bilgenin uğraklarını imler. Kedi, Alice'nin cesaretini tetiklemeye çalışır. Yeterince yürürsen, bir yerlere varırsın demektedir. Ve onu "Deli " diye tabir ettiği Mart Tavşanı ve Şapkacı'nın yanına gönderir. Alice'nin meraklı kişiliği de içten içe onu güdüler. Ne var ki Alice, delilerin yanına gitmek istemediğini söyleyince Kedi'nin cevabı pek manidardir: Burada kim deli değil ki! Ben deliyim. Sen delisin.”
“Nerden biliyorsun benim deli olduğumu,” der Alice.
“Öyle olmalısın,” der Kedi, “Yoksa buralara gelmezdin.” Buradaki bilgece yanıtlar tam da bilge olmaya çabalayanlarin toplum ile olan derin yarıgını ifade eder. Burada gerçekleşen, fenomenler dünyası ile hakikatler dünyasının bir tür izdüşümüdür.
Zamansal görelilik sorunsalında ise Şapkacı'nin ve Mart Tavşanı'nın içinde bulunduğu mekânın tasviri önemli bir diğer noktadır. Orada nesneler ile zaman arasında muntazam bir görelilik ilişkisi vardır. Nesnelerin insanla olan ilişkileri zamansal görelilik çerçevesi biçiminde işler. Şapkacı'nın Alice ile olan diyalogları pek çarpıcıdır. Zaman üzerine bir söylevdir âdeta. Öznenin zaman üzerinde olan iradesini imler. Ne var ki Şapkacı artık bunu yapamamakta olduğunu ifade eder.
Alice'nin son olarak Kral ve Kraliçe ile olan ilişkileri onun gerçek dünyadaki temsil biçiminin neredeyse eşdeğer ifadesini imler. Kraliçe kroket sahasında oynayan herkes üzerinde adeta Demokles Kılıcı görevi görür . Herkesin kafasının uçurulmasıni ister. Bu da aynı zamanda fenomenler dünyamızın birebir totaliter temsilini gösterir. Öte yandan Kral ve Kraliçe'yi alaya alan da Kedi ve Alice'ten başkası değildir.
Yorumlar
Yorum Gönder