Gide'nin Pastoral Senfonisi önemli incil alıntılarıyla donatılmış ve eserdeki karakterlerin ilişkisi ile sıkı biçimde örülmüştür. Özellikle Incil'de geçen 'Kayıp Koyun' benzetmesi Papaz karakterinin Kör bir kız olan Gertrude ile ilişkisinde sıkı biçimde iliskilenir. Peki nedir bu Kayıp Koyun meselesi;
"Bunun üzerine İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Sizlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan bir tanesini kaybetse, doksan dokuzu bozkırda bırakarak kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi? Onu bulunca da sevinç içinde omuzlarına alır, evine döner; arkadaşlarını, komşularını çağırıp onlara, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybolan koyunumu buldum!’ der. Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde gökte, tövbe eden tek bir günahkâr için, tövbeyi gereksinmeyen doksan dokuz doğru kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır.” Bu kısa pasajda anlatıldığı kadarıyla Gertrude ve Papaz ilişkisinin asıl serimlendigi ve dinsel inanışın kayıp olana yöneldiği mesaj içeriklidir. Bir bildirim olan yasa, Papaz karakterinde Kör ve günahsız bir kadını kurtarıp asıl sevinci paylaşmakla ilişkilendirilmiş. Yukarda Gide'nin, gerçeğin rengi gridir sözü ise, Kayıp Koyunun gerçek karşılığının bunun tam tersi olduğuna yöneliktir. Tıpkı Kieslowsky'nin Tevratın on emirini çağdaş dünyaya uyarlamaya çalışıp on emirin de geçersiz olduğunu gösterdiği gibi; Gide'nin Kayıp Koyun meseli de burada olumsuzlanmaktadir. Basta dinsel bir bildirim ile yapılan eylem sonrasında karmaşık bir yapıya bürünür. Isin içine-ilahi olan bildirime - gerçeğin gri rengi katılmıştır.
Papaz karakteri, dinsel saf bir yaratımın şahsında içsel olan güzel ruhu kavramak ister gibi Gertrude karakterine misyonu üzerinden yaklaşır. Ne var ki bu misyoner tavır hiç de arzudan ırak değildir. Aksine arzu ile donanmıştır. Dinsel olanın bir arzuyu dile getirmesi gibi, dünyevi olan da bu arzunun görünür kılınıp sonucunda aşkın doğmasıdır. Papaz karakteri de böylesi bir aşkın gri kollarına kendisini bırakır. Gertrude için, Kör olan gunahsızdır ( Isa her yerde) gönderimi, Gertrude'nin saf sevinci ile donatılmıştır. Ve papaz ilahi aşkın ellerine kendisini bıraktığı an gerçeğin sarp yollarına sapmıştır. Sapma kavramı burada sapkın olan ile karıştırılmamalıdır. Nihayetinde Papaz bir katolik ise bile, aşk duyması onu sapkın kılmaz. Sapkın olarak addedilmesi gerçeğe gözlerini açması ile açıklanabilir. Hristiyan din adamları da gerçeğe dönen için heretik( sapkın) kavramını kullanırlar. Bu çokça önemli bir noktadır.
Gertrude, kitabın ortalarında şunu söyler: " Gözleri olanlar bakmayı bilmeyenlerdir." Bu tam da bize içsel güzellik, içsel saflığı verir. Çünkü maddi dünya ile ilişkili olsa da gözleri zenginliği görüp kendini onun kollarina kaptırmadan manevi olan içsel huzuru bulan şüphesiz günahsız olarak addedilir ve bu da Gertrude karakterinin neden kör olarak kurgulandigini bize gösterir. Tabi Andre Gide'nin bunalimli yıllarında kendisini eve kapatmasını bir kör gibi yaşamasını da bundan irak tutmamak gerekir.
Papaz'ın, Kör olan Gertrude'ye dünyayı ve renkleri anlatmasının eksik kalmış yönü, Gertrude'nin gözünün açılmasıyla yenilgiye uğramıştır. Dinin düşsel istencinin açık biçimde olumsuzlandigini görmemiz açısından çok önemli bir noktadır. Gertrude, Papaza: Dünyanın sizin bana inandırmaya çalıştığınız gibi güzel bir yer olmadığından şüpheleniyorum." der. Bu da din adamının dünyayı algılama biçimiyle gerçeklik arasında ne büyük çelişkilerin olduğunu açık şekilde gösterir. Ne yazık ki günahsız olarak addedilen Gertrude - sanki insanın kendisi günah değilmiş gibi - gözleri açıldıktan sonra artık bir günahkâra dönüşür. Bu da bize gözün kendisinin, insanın en önemli duyusunun günah olarak görülmesinin özünü verir. Tabi ki burada kör olmadan önce de günahkar olabileceğime yönelik yargılar gelebilir, buna herhangi bir itiraz olmazdı. Ancak konumuz şuan bununla ilgili değildir. Öte taraftan önemli bir nokta da kitabın sonlarına doğru verilir. Orada şöyle bir şey geçer: " Saint Paul’den bir ayet hatırlıyorum, bütün bir gün boyunca kendi kendime tekrar edip durmuştum: 'Ben, kanunların olmadığı zamanlarda gerçekten yaşıyordum, ama ne zamanki gökten emirler geldi, günah tekrar canlandı ve işte şimdi ben öldüm.'” bu pasaj oldukça çarpıcıdır. Insanın yasa karşısında günahkar olarak addedilmesinin açık nedeni verilmiştir. Günah olarak kabul edilenin yasa ile ilişkili olduğunu görmek için bu pasajı birkaç kez derinlemesine incelemek yeterlidir.
Sonuç olarak diyebileceğim çok şey olsa da, Gide'nin çatışmalı yaşantısının eserlerinde bu derece içten yer alması eseri oldukça gerçek kılmıştır. Ilahi olan ile gerçeklik karşıtlığı Gide'nin eserlerinde daha berrak görülme şansını yakalayabilmistir.
Yorumlar
Yorum Gönder